Kendine Zarar Verme Davranışları Neden Artıyor?
Dünya genelinde son yıllarda kendine zarar verme davranışları giderek daha yaygın hale geliyor. Freud’un yaşam ve ölüm dürtüleriyle ilgili tanımlamaları, insanın içsel çatışmalarını ve bunların davranışlara yansımasını anlamada önemli bir temel sunuyor. Freud’a göre, yaşam dürtüsü insanı üretmeye, bağ kurmaya ve çoğalmaya iterken, ölüm dürtüsü ise yıkıcı davranışlara yönlendirebiliyor. İnsan, içindeki bu iki dürtünün etkisiyle hem yaşamı sürdürmeye hem de zaman zaman kendini yok etmeyi arzulayabilir.
Birçok araştırma, erken yaşantıların, genetik yatkınlıkların ve anne-bebek ilişkilerinin, bireylerin ruhsal sağlığını şekillendiren önemli faktörler olduğunu göstermektedir. Anne-bebek arasındaki bağın sağlıklı kurulması, bireylerin ilerleyen yaşlarda daha az psikolojik sorunla karşılaşmasını sağlayabilir.
Ancak, erken yaşta travmalar, psikolojik bağlanma sorunları ve genetik eğilimler, kendine zarar verme davranışlarını tetikleyebilir. Kendine zarar verme, bireyin bir tür içsel mücadele olarak kendisini dışa vurmasıdır. Günümüzde, bu tür davranışların ergenlik ve genç yetişkinlikte daha fazla görüldüğü tespit edilmiştir.
Kendine Zarar Vermenin Psikolojik Temelleri
Kendine zarar verme davranışları, bir tür olumsuz duygusal boşalım olarak kendini gösterebilir. Psikiyatri literatüründe, bu davranışlar “ölüm isteği olmadan” kişinin kendine fiziksel ya da psikolojik zarar vermesi olarak tanımlanır. Kendini kesmek, yakmak veya aşırı yeme gibi çeşitli şekillerde görülebilir. Bu tür davranışların sebepleri, bireyin ruhsal sıkıntılarını bastırma, geçici olarak rahatlama sağlama ve duygusal acıyı dışa vurma çabalarından kaynaklanabilir.
Bireylerin kendilerine zarar verme dürtülerinin önüne geçmek için, psikoterapi ve çeşitli tedavi yöntemleri devreye girebilir. Ayrıca, erken dönemde yaşanan travmaların tedavi edilmesi, aile içindeki bağların güçlendirilmesi, bireylerin kendilerine zarar verme eğilimlerini azaltabilir.
Kaynak: CUMHA – CUMHUR HABER AJANSI